30 Mart 2015 Pazartesi


MEFİSTO - TRINITY FAEGEN
 
Sasha babasının katilini bulmak isteyen sıradan bir genç kız. Bunun için ruhunu Eryx'e satmaya hazır.
 
Ama Eryx'in kim olduğunu öğrendiğinde, kendisinin de aslında ne olduğunu öğreniyor.
Sasha bir Anabo'dur. Hiç bir günahın baştan çıkartamayacağı, hep lekesiz, hep iyi kalacak, ışığıyla insanları aydınlatacak bir Havva kızı...
 
Eryx ise arzularını gerçekleştirme vaadiyle kandırdığı insanların ruhları ile güçlenmekte ve sabırla cehennemi şeytandan alacağı, dünyaya kötülüğü ve karanlığı hakim kılacağı günü beklemektedir.
 
Eryx'in planlarına engel olmaya çalışan yegane varlıklar olan Mefistolar sadece 6 tanedir ve ancak bir Anabo ile eşleşip çocuk sahibi olabilmektedirler. Ne var ki anabolar son derece nadir bulunmaktadır. Ve Eryx Anaboların doğal düşmanıdır.
 
Bir Anabo olan Sasha'nın hayatı artık asla eskisi gibi olamayacaktır. Olduğu şeyden vaz geçmesi mümkün mü? Ya aklını başından alan ama aynı zamanda onu korkutan yakışıklı Mefisto Jax'tan?
 
 
 
MEFİSTO'NUN ÖPÜCÜĞÜ - TRINITY FEAGEN
Jax ve Sasha bir görüşte Jordan'ın bir Anabo olduğunu anlarlar. 
 
Son 1000 yılda sadece 2 Anabo çıkmış, birini ölümsüz olamadan Eryx öldürmüştür.
 
Sasha ölümsüz olup, Mefistolara katılan yegane Anabo iken 1 yıl sonra yeni bir Anabonun ortaya çıkması hayret verici ama sevindiricidir.
 
Ne yazik ki Jordan Amerika Başkanının kızıdır ve başkanı saflarına katmak isteyen Eryx tarafından kaçırılır. Eryx, Başkan'ı safına kattıktan sonra öldürmeyi planladığı Jordan'ın bir Anabo olduğunu anlayınca onunla ilgili planlarını değiştirir. Jordan'dan kendi karanlık krallığını devam ettirecek bir oğul sahibi olmayı planlar.
 
Mefistolar, aralarından birinin kaderi olan bu güzel Anabo'yu acaba zamanında kurtarabilecekler mi?
 
Peki ya Jordan? Acaba o istiyor mu karanlık ya da aydınlık ama ölümsüz bir hayatı? Tercih yapma şansı olacak mı?

Soruların yanıtı kitabın ilerleyen sayfalarında.
 
Şimdilik 2 kitap olan bu serinin sanırım devamı gelecek. Zira Mefisto kardeşlerin babası olan Mephistoteles, 1000 yıldır yalnızlık çeken oğulları için Lucifer'le bir pazarlık yapıp, her birinin kısmeti olacak birer Anabo göndermesini istemiş olabilir. Kitabın ilk bölümlerinde buna yönelik bir ima vardı. Bir de ilk kitapta ki Sasha da, İkinci kitabın kahramanı Jordan da evlatlık çocuklar. Gerçek ebeveynleri hakkında kimse herhangi bir şey bilmiyor. Geçen bin yılsa sadece bir tane anabo çıkmışken şimdi bir yıl arayla iki anabonun ortaya çıkması manidar. Her bir Mefisto'nun kendi Anabo'sunu buluşunun hikayesini okuyacağız sanırım. Umarım!...
DİKKAT! AŞK ÇIKABİLİR - ASUDE
 
Arka Kapak : Onların hikayesi nefretle alevlendi, aşkla mühürlendi!
Birbirlerinden nefret eden iki insandı onlar… Ama evlendiler!

Uslanmaz bir asosyal olan İlkim’in hayatındaki tek amaç başarılı bir bilim kadını olmaktır. Onun modayla, makyajla işi yoktur ve gözlüğünün ardındaki dünyada ders notlarıyla mutludur. ...

 Evlenmek için hayallerinin profesörünü beklerken, karşısına tehlikeli, kaba, bilimden anlamayan, öfkeli bir işadamı çıkar. Martin Turner… Bu Amerikalı adamla asla evlenmemesi gerektiğini bilse de, muhteşem kariyerinin anahtarının onun ellerinde olması işleri rayından çıkaracaktır.

 Genç kız, ilk andan beri koşarak kaçmak istediği bu yakışıklı ve karanlık adama, hayatının tüm ideallerini çiğneyerek tutkuyla çekilirken, ilk kez gerçek bir kadın gibi hissetmeye başlar.
Ve genç adam, gizli çıkarları uğruna evlendiği bu kızı Amerika’ya götürdüğü gün ondan kurtulma planları yaparken, sessiz karısı hayatının merkezine yerleşir.
 
* * *
 
Pabucumun Ajanı'ndan sonra Asude hayranlığımı perçinleyen üçüncü kitap. İlkim'in duygularını bilimsel terimlerle açıklamasına bayıldım. "Dört göz fosilden", "afeti-i devrana" dönüşme potansiyeline de.
Bu arada kitapta bir sürpriz olarak Martin'in kız kardeşi Mary ve eski kocası Seth'in hikayesine de detaylı yer veriliyor ve onların hikayesi de İlkim ve Martin'den hiç de geri kalır gibi değil.

PABUCUMUN AJANI - ASUDE

Arka Kapak : Ben Deniz Akın; Fiyasko Birlik Başkanı, yirmi beş yaşında, babasının kızı, annesinin kız kurusu, ekonominin niteliksiz iş gücüyüm. Klasik bir dünyalı, yurdum insanı, fazlaca dağınık ve meteliğe kurşun değil, ancak palavra sıkan beş parasız biriyim.

 Tuna Üstüner ise ‘Enler’ listesinin zirvesinde bir yakışıklı, holdinglerin genç veliahdı, titiz ve disiplinli tam bir Kurumsal Kasıntı.

Ben bir enkazsam o bir saray, ben bir köleysem o bir kral,... ben bir esintiysem o bir tufan.





İşte beni şaşırtan bir yazar daha!.. Asude, harika bir romantik komedi yazmış. Leblebi çekirdek gibi okuyup, eğleniyorsunuz. Deniz'in çılgınlıklarına gözü karalığına gülerken, Tuna'ya hayran kalıyorsunuz. Birinci kitap biterken ikinciyi sipariş veriyorsunuz ki, macera ara vermeden devam etsin.
 
ANLAŞMA - FATİH MURAT ARSAL
 
Arka kapak : Kafenin dışındaki şiddetli fırtına, genç adamın yüreğindekinden daha korkunç değildi.
Annesinin baskılarından o kadar bunalmıştı ki, aklına gelen ilk yalanı söyledi....

“Senin bu baskıcı tavırlarından sonra, bir an önce evlenmeye karar verdim!”
Ve bu yalanına servis yapan garson kızı da ortak etmeye çekinmedi.
“Telefonda annem var!” dedi asık bir suratla.
Otoriter tavrı garson kızın itiraz etmesini engellemişti.
“O ne sorarsa ‘evet’ de... Tamam mı? Sadece ‘evet’ de. Çok nazik ol!
Söz veriyorum, bu iyiliğinin karşılığını alacaksın!”
Garson kız bu sert görünümlü adamın annesi ile ne konuşabilirdi ki?
“Acaba oğlumun dediği doğru mu?”diye sormuştu kadın.
Peki ama bahsettiği konuşmanın içeriği neydi ki?
Sonra adamın her soruya ‘evet’ demesini istediğini hatırladı.
Sorun değildi. Evet demek o kadar da zor olamazdı.
“Evet, doğru!..” dedi duru bir sesle.
Ama ardından gelen soruya hazırlıklı değildi!
“Ve... yani gerçekten evleneceksiniz, öyle mi?” 
***
Birçok tesadüfün sonunda, anlaşmaktan başka çareleri yoktu.
Sadece iki ay birbirlerine dayanacaklardı.
Ama gerçek aşk için sınırlı anlaşmaların hiçbir önemi yoktu.
 
 
Fatih Murat Arsal adını ilk defa duydum desem yalan olmaz. Kitabı da konusu hoşuma gittiği için ama pek beklenti sahibi olmadan aldım. Ama karşıma harika bir aşk romanı çıktı. Ve beni şaşırttı. Bir erkekten bu kadar incelikli ve romantik bir kitap beklemiyorsunuz.
Beyaz dizi sevenlerin kesinlikle kaçırmamsı gerekir diye düşünüyorum.

2 Aralık 2011 Cuma

GREGOR VE GRİ KEHANET - SUZANNE COLLINS

YERALTI GÜNLÜKLERİ SERİSİ-1.KİTAP

Açlık Oyunları serisinin yazarı Suzanne Collins'in yeni bir fantastik serisi var karşımızda. Aslında bu seri, Açlık Oyunları'ndan önce yazılmış ve yayımlanmış. Biz de ise tam tersi olmuş. Açlık Oyunları serisi çok tutulunca, yayın evi yazarın daha önceki kitaplarını da Türkçeye çevirip basma kararı almış. Toplam 5 kitaplık serinin şu ana kadar 4 kitabı yayımlandı. Beşinci de yoldadır sanırım.

Yeraltı Günlükleri Serisi aslında bir çocuk kitabı.  Ya da şöyle diyeyim. hem büyüklere hem çocuklara hitap ediyor. Tıpkı Harry Potterlar gibi. Her yaştan kitapseverlerin sıkılmadan okuyacağı, olay örgüsünü merakla takip edeceği bir kitap.  Gri Kehanet ise serinin ilk kitabı.

Gelelim kitabın konusuna; Gregor, Newyork'ta bir apartman dairesinde annesi, büyükannesi ve iki küçük kızkardeşiyle birlikte yaşayan 11 yaşında bir çocuktur. Babası bir kaç yıl önce aniden ortadan kaybolmuş ve bir daha haber alınamıştır. O günden sonra annesi tam gün çalışmaya başlamış ve küçük kızkardeşlerine bakmak da Gregor'a düşmüştür.

Artık yaz tatilindedirler. Gregor'un bütün arkadaşları ve kız kardeşi Lizzie yaz kampındadır. Gregor ise, küçük kız kardeşi Bot'a ve büyükkannesine bakabilmek için evde kalmıştır. Birgün kızkardeşi Bot apartmanın hava deliğine yuvarlanır. Annesine kardeşini asla bırakmayacağına dair söz vermiş olan Gregor da peşinden gider. Ve birden kendilerini hiç ummadıkları, çok fantastik bir dünyada bulurlar. Konuşan dev hamamböcekleri, insanlarla arkadaş olan yarasalar bu yeraltı dünyasının olağan gerçekleridir. Ve burada Gregor'u hiç ummadığı bir süpriz beklemektedir.

Kitabı daha fazla anlatmam, okuyacak olanların  tadını kaçırabilir. O yüzden burada kesiyorum. Ama süprizli, merak uyandıran, heyacan verici bir macera okuyacağınızı ve okurken hiç sıkılmayacağınızı söyleyebilirim.

Seriyi kendi içinde, yazarın önceki okuduğum kitaplarıyla kıyaslamadan değerlendireceğim. Bana göre Gri  Kehanet 5 üzerinden 5'i hakeden bir ilk kitap.


28 Kasım 2011 Pazartesi

IŞIK TANRIÇASI - P.C. CAST

 Işık Tanrıçası P.C Cast’ın tanrıça serisinin üçüncü kitabı.

Colarado’lu dekoratör Pamela  ile Işık Tanrısı Apollon’un Las Vegas’da kesişen yollarını ve gelişen aşk hikayesini anlatıyor.  Serinin ilk kitapları Deniz Tanrıçası ve Bahar Tanrıçası’ndan farklı olarak , burada kadın karakter vücudunu bir tanrıça ile değişmiyor. Işık Tanrısının karşısına kendi “ölümlü” kimliği ile çıkıyor.  Yine diğer ilk iki kitabın aksine; Apollon modern dünyayı ziyarete geliyor ve  Las Vegas’da mahsur kalıyor. Olympos’a dönüşünün mümkün  olacağı güne kadar tanrı güçlerini kaybedip , ölümlü bir erkeğe dönüşüyor.

Bahar Tanrıçası’nda hikayesini okuduğumuz Hades ve Lina’ya bu kitapta misafir karakterler olarak rastlayınca  çok sevindim. Aşk acısı çeken, ölümlü bir kadına hissettiği duygularla ne yapacağını bilemeyen Apollon’a destek olan, ona yol gösteren  arkadaşlar olarak yer alıyorlardı kitapta. Aşk hikayesini okuduğum karakterlerin “mutlu sondan” sonrasını hep merak etmişimdir. O yüzden bu türlü rastlaşmalar beni ziyadesiyle mutlu ediyor.   

Bu kitapta da gördüğüm kadarıyla, Hades ve Lina’nın mutlu birliktelikleri Apollon’u çok etkilemiş ve onun duygusal olarak olgunlaşmasına, Olympos sakinleri ya da güzel, ölümlü, eski dünya kadınlarıyla yaşadığı uçucu heyecanlar yerine, derinliği olan , benliğini dolduran bir aşk arayışına girmesine sebep olmuş.  Kitaptaki karakterlerin aşk hikayesine bu açıdan bakılınca, inandırıcılık kazanıyor. Yoksa uçarı Apollon’un modern dünyadaki bir kadına iki gün içinde aşık olup,  onu ruh ikizi bellemesine mana veremiyorsunuz.

Tanrıça serisinde şu ana kadar en sevdiğim, bitmesini hiç istemediğim, ama yine bir solukta, yutarcasına okuduğum kitap Bahar Tanrıçası.
Işık Tanrıçası da rahat okunuyor. Hikaye kolay ilerliyor. Demin de dediğim gibi Hades ve Lina ile karşılaşmak çok tatlı ama Bahar Tanrıçasının dimağımda bıraktığı lezzeti bırakmıyor. O yüzden bu kitaba 5 üzerinden 4 verebiliyorum ancak.